Aşı talebi şu anda arzı aşıyor, ancak aşıyı almaları gerektiğinden emin olmayan veya buna kesinlikle karşı çıkan birçok insan var. Bunun nedeni genellikle aşı veya etkileri hakkında yanlış bilgiler duymuş olmaları.
Pek çok uzman, virüsün yayılmasını engellemek ve sürü bağışıklığına ulaşmak için nüfusun yüzde 70 ila yüzde 90’ının aşılanması gerektiğini belirtiyor.
Konunun iki uzmanı Binghamton Üniversitesi’nden immünolojist Sarah Lynch ve New York Eyalet Üniversitesi’nden Eczacı Kanneboyina Nagaraju mRNA aşılarına ilişkin şehir efsanelerini ortadan kaldırmak adına konuya ilişkin hazırladıkları açıklamaları yayınladılar.
MİT 1: Aşılar çok hızlı geliştirildi o nedenle güvenilir olamaz iddiası
Pfizer / BioNTech ve Moderna aşılarında kullanılan mRNA teknolojisi, on yıldan uzun süredir mevcut yani aşı geliştirme alanında yeni değil. Ayrıca, onaylı mRNA aşıları, insanlarda güvenlik ve etkinlik gösteren sıkı testlere ve klinik denemelere tabi tutuldu.
Bu aşı denemeleri için 90 binden fazla kişi gönüllü oldu. Pfizer-BioNTech aşısı, hastalığa karşı yüzde 95 ve Moderna aşısı, iki doz sonrası hastalığa karşı yüzde 94 oranında koruma sağladı.
Geliştirme, klinik denemeler ve onay, önceki aşılarda görülenden daha hızlı gerçekleştiği doğru. Bunun birkaç sebebi var.
Öncelikle, mRNA teknolojisi son birkaç yıldır diğer viral hastalıklar için (Zika virüsü, kuduz virüsü, respiratuar sinsityal virüs) için kullanıldı. Bu nedenle bilim insanları artık aşina oldukları tecrübe kazandıkları teknolojiyi, keşfinin hemen ardından SARS-CoV-2 virüsüne uygulayabildiler.
İkinci olarak, devlet ve özel firmalardan sağlanan finansman ve ortaklıklar, klinik araştırma aşamalarının çoğunun, tipik test tasarımı olan ‘seri’ yerine ‘paralel’ olarak gerçekleşmesine izin verdi. Tüm imkanların seferber edilmesi de süreci önemli ölçüde hızlandırdı.
Üçüncüsü de; aşı geliştirmenin maliyetli ve zaman alan kısmının çoğu, üretim kapasitesini arttırmak ve ticaretini büyüterek kalite kontrolünü sağlamakla ilgili. Bu da genellikle 3. faz etkinlik denemeleri tamamlandıktan sonra gerçekleşir. Ancak salgınının aciliyeti nedeniyle, bu kısımla ilgili fizibilite çalışmalarıyla zaman kaybedilmedi ve kitlesel ölçekte üretimi insan güvenliğine dair klinik denemeleri ile aynı zamanda başlatıldı. Aşıların güvenli ve etkili olduğu kanıtlandıktan sonra halka dağıtılmaya hazır büyük bir stok oluştu.
MİT 2: mRNA aşısı genetiğimiz üzerinde risk oluşturuyor
DNA, bir hücrenin çekirdeğinde bulunur. Aşılardan gelen ‘mesaj iletici’ RNA (messenger RNA-mRNA) hücreye girer ancak çekirdeğe giremez.
mRNA içindeki talimatlar, vücut tarafından vücuda ait olmayan bir başak proteini üretmek için kullanılır ve bu de bir bağışıklık tepkisi yaratır. İçindeki mesaj vücut tarafından okunduktan sonra, mRNA aşı molekülleri normal hücresel süreçler içerisinde hızla bozulur ve dağılır.
Covid-19 mRNA aşıları yalnızca başak protein üretiyor ve ev sahibi hücre entegrasyonunu sağlayan enzimleri üretemiyor. Bu nedenle, ev sahibinin DNA’sını değiştirme şansı son derece düşük.
MİT 3: mRNA aşıları Covid-19’a yakalanmamıza neden olabilir
Bu imkansız. mRNA aşıları canlı virüs içermiyor. Bazı kimselerin aşı sonrası tecrübe ettiği kol ağrısı veya hafif ateş genel olarak tüm sağlıklı bedenlerin aşılara verebildikleri olağan tepkiler.
Az sayıda da olsa daha sert yan etkiler görüldüğü oldu ve hatta çok nadir olsa da yaşamsal risk teşkil edebilecek alerjik reaksiyonlara rastlandı. Fakat bunun Pfizer/BionTech aşısında oranı 212 binde 1. Moderna aşısında ise 400 binde 1. Bu alerjik reaksiyonlar dahi henüz kimsenin ölümüne neden olmadı.
Medyada haber olarak yer alan ve tamamı yaşlılardan oluşan ölümlerin de mRNA aşısı ile henüz bir bağlantısı bulunmadı. İncelemeler devam ediyor ancak genel kanı bu ölümlerin tamamen başka sebepleri olduğu ve tesadüfi olarak aşıya denk geldiği.
Unutulmaması gereken nokta şu ki; daha fazla kişi aşılandıkça, daha fazla rastlantısal hastalık vakası ve ölüm olacak. Bunlar, büyük bir popülasyonda belirli bir oranda ortaya çıkması beklenen durumlar.
MİT 4: Hamile ve emziren kadınlar için aşı güvenli değil
Hamileler ve çocuk emziren kadınların ilk klinik deneylerde kullanılmadığı doğru. Bu nedenle başlarda Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) ve Dünya Sağlı Örgütü (WHO) sadece yüksek risk grubunda bulunan hamile kadınların ve süt emziren annelerin aşı olmayı tercih etmesini önerdi.
Ancak daha sonra diğer sağlık örgütleri de dahil olmak üzere Covid-19 olunması halinde hamilelerin daha büyük zarar göreceğini belirterek bu önerinin geri çekilmesi sağlandı. Eldeki veriler kısıtlı olsa da bugün var olan ortak kanı aşının anne ve bebeğe yaratacağı risklerin Covid-19 enfeksiyonunun yarattığı risklerden çok daha düşük olduğu yönünde.
Hamile ve emziren hayvanlar üzerinde yapılan testler şimdiye kadar herhangi bir zarar oluşturmadığını gösteriyor. Yine de hamile ve emziren kişilerin aşı olmayı seçmeden önce doktorlarına danışmaları daha emin bir adım olarak nitelendiriliyor.
MİT 5: Covid-19 aşısı üreme kabiliyetini olumsuz etkiliyor
Bazı kişiler aşıların kısırlığa neden olabileceğinden endişeli. Ancak bu doğru değil.
Bu efsane, insan hücrelerini enfekte etmek için gerekli olan SARS-CoV-2’nin başak proteinini oluşturan kısa bir aminoasit dizisinin, fetus gelişimde hayati bir organ olan plasentada bulunan syncytin adı verilen bir proteinle paylaşılıyor olması nedeniyle ortaya çıktı.
Ancak bu proteinleri inceleyen uzmanlara göre, dizi benzerliği, kısırlığa yol açacak tehlikeli bir bağışıklık reaksiyonunu tetiklemek için çok kısa.
Buna ek olarak, erken gebelikte meydana gelen düşüklerin arttığına dair hiçbir kanıt bulunamadı. Aksine SARS-CoV-2 enfeksiyonundan sonra başarılı hamilelik kayıtları var. Dolayısıyla bizzat virüsün ve virüse bağışıklık sisteminin verdiği tepkinin dahi üreme fonksiyonlarını olumsuz etkilediğine dair bir bulgu yok.
Pfizer-BionTech aşısının test aşamalarında gönüllü olan kişiler arasında sonradan hamile kalan çok sayıda denek var. Bunların hiçbirinde düşük vakası da yaşanmadı.
MİT 6: Hali hazırda Covid-19 olmuş olanlara aşı bir fayda sağlamaz
Covid-19 enfeksiyonundan kaynaklanan antikorların yaklaşık 2 ila 4 ay sürdüğü tahmin ediliyor, bu nedenle daha önce enfeksiyon geçirmiş olanlar yine de aşı olmalı.
CDC, Covid-19 enfeksiyonu geçirmiş kişilerin enfeksiyondan sonra 90 gün beklemeyi seçebileceğini, bu süre boyunca doğal antikorlarla korunacaklarını belirtiyor. Ancak bu süre sonrasında aşı yaptırmak güvenli ve yararlı. Laboratuvarda üretilen sentetik antikorlar olan ‘monoklonal antikorlar’ için aşı yaptırmadan önce en az 90 gün beklenmeli. Hepsi bu.
Doğru bilgilerin yayılması önemli
Yayınlanan yeni bilgilere ve hızla değişen önerilere ayak uydurmak zor olsa da Covid-19 aşıları hakkındaki doğru gerçeklerin geniş çapta dolaşıma sokulması çok önemli. Aksi halde sürü bağışıklığı için gereken oranlara ulaşmak çok daha uzun zaman alacak ve bu da ekonomiden psikolojiye pek çok sorunun büyüyerek devam etmesi demek olacak.
Alıntıdır. euronews
Yorum Yazın!